Nefessiz Kalma Seansları!!

Ölüm geldiği vakit göz yaşlarını içine akıtmak ve nefesinin kesilmesi yetmiyormuş gibi üstüne uhdelerin eklenmesi altın vuruş olsa gerek!!
Bundan yaklaşık yirmi yıl önce durduk yere ayaklanan babamın adımlarını sayan "zibidi"bir uşak iken, nereye gittiği konusunda hiç fikir sahibi olmadığım gibi, gece düğüm anamın ağıtlarıyla çözülecekti.Sorduğum sorulara aldığım tek cevap ise amcamın öldüğü idi.Zaman dilimi olarak ne kadar sürdüğünü bilmediğim ağlamalarım tekrar uyuyana kadar devam etti.Anamın hasta olacaksın telkinlerine hiç aldırış etmeden amcamın bana hediye bırakacağı ağlayamama seanslarını aldım kabul ettim.Ve asıl sıkıntının bundan sonra yaşanacağını akıl edemeden, verilen hediye geri çevrilmez olgusuyla gün gelecek kendi ağzıma sıçacağımdan habersiz verilene eyvallah dedim.Hayatımın dönüm noktalarından biri olan bu olayı anlatırken siz yüreğinizin emniyet kemerlerini bağlayacak ben ise göz yaşlarım ve uhdelerim ile kan-ter içinde cümleler ıslatacağım sizlere!!
Bir adam düşünün 102 yaşında,adını verdiği torununu ufakta olsa sevindirmek adına cebine koyduğu meyve veya bisküvileri yaya 20 dakika süren bir yolculuk sonrasında torununa vermenin mutluluğu gözlerinden latin harfleriyle okunan bir adam!!
Okuldan her öğlen, yemek için eve gittiğimde kapıda o tek dayanağı olan bastonu görünce mutlu olduğum bir adam!!
Bir sabah, günü zehir eden bir haberle uyandık.Telefonda ki ses amcama aitti,dedemin yataktan düştüğünü söyleyerek,bizler için kış ayının daha da "kış" olmasına vesile oldu..Yaklaşık dört ay sürecek olan serüveni, başlangıç kelimesi alo gibi saçma sapan olan bir aletten öğrenmek zoruma gitmedi değil.Hastaneden gelen haberde artık "lades"kemiğine dönüşen kemikleri düşmeye dayanamayıp, kalçasının kırıldığı yönünde idi.Habere üzülmekle beraber inanmakta istemiyordum lâkin babamın da asparagas haber yapmayacağını göz önünde bulundurarak "görmeden inandıklarımıza" bir yenisini daha ekledik..Sükûnet sahibi insanlardık vesselam, gelen mevladan diyerek tedavisi için yapılması gerekenleri 23 nisan da şiirini ezberleyen çocuklar gibi ezberledik.Artık bizim yapacağımız birşey yok ev götürün ve bekleyin diyen doktora kafa göz dalacak kadar gücüm yoktu lâkin gelmişine-geçmişine sövecek kadar dilim dönüyordu.Dedim ya itidalli adamlardı bizimkiler aldılar eve götürdüler.Gözlerimizin önünde eriyip gidiyordu ve biz duadan başka hiç birşey yapamıyorduk..Amcamdan hediye kalan nefessiz kalma seansları,epilepsi nöbeti gibi sürekli uğrayarak halimi hatırımı sorar oldu.En az mınçıkada ki düğümler kadar düğümlerim oldu boğazımda,bir tanesini bile demir testeresi ile kesemedim.
Son zamanlarında tek yediği şeyin keçi sütü olduğunu belirtirken, benden başkasının elinden yememesi hayatımın en büyük onurlarındandır.Hayatın bize kanıksattığı günlerin, tıpkısının aynısını yaşarken günün sabahında ne halt edeceğimi bilemeyeceğim uhde zile basmadan içeriye girmişti bile.Amcamın eşinin bütün kalma ısrarlarına rağmen yarın yine gelirim bahanesiyle evin yolunu tutmuştum..Oysa ki gelmelerin,gitmelere dönüştüğü saatler gelip çatmıştı.Sabahın erken saatlerinde yine Graham Bell'in uğursuz icadı acı acı çalmaya başladı.Sanki açarsan ağzına sıçacığım der gibi çalıyordu.Açtık ve sözünde durup denileni yaptı yavşak icad.Zaman durdu kavramı ne boktur,hayatın götünde, sanki Ankara'nın soğuğunda bok donuverdi.İstediğin kadar kaynar su dök ne işe yarar bu hava şartlarında!!

Bir adam artık yoktu.!!

"Bu ölüme bir türlü razı olmuyor gönlüm"derken acaba bunu mu kastedmişti Nazım!

Oysa ki bana söyleyecek tek söz bırakmamıştı, kafasının kıçından büyük olduğunu düşündüğüm uhdem.Bu uhdeyi yaşamam için yaratan planları yapmış beni bekliyordu.Yaratana karşı gelmek ne haddimize ondan gelene eyvallah diyerek amcamın evine vardık.Dünya tarihinin en erken golünü atan olmasam da,en erken golünü yiyerek hayat beni yanaklarımdan öptü.Bu uhdeyi bana yaşatan yengeme söyleyecek çok lafım olmasına rağmen yenilgiyi kabullenmek erdemdir felsefesiyle sesimi çıkarmadım.Lâkin bir insan böyle insafsızca da yenilmez.Daha kapıyı yeni açmıştım ki karşıma çıkıp, ne ara düşünüp söyledin bu cümleyi ey hatun kişisi;

"Oğlum dün akşam kalsaydın"

Hayat mı? İki damla gözyaşı ile nefesi başka yerden almaya zorlayan olgular bütünü.Kapıyı sanki kendi üstüme kapattım ve yahut ilk toprağı kendi üstüme attım.

İnsan kolay ölmezmiş gibi hayat vurdukça vuruyor.Düşüyorum kaldırıyor tekrar vuruyor.Aradan bir gün geçmeden bir kroşe daha, sanki sağım öldürür,solum süründürür dercesine,dağıtılacak elbiselerinden sıra cekete gelince içinde bulunan "çürük elma ve portakal"sen çok direndin diyerek yine altın vuruşu yapıyor.Benim ölmeyeceğimden korkan hayat ağzıma ayna tutarak nefes alıp almadığımı kontrol ediyor,ne büyük başarı ki beni bir kez değil her gün öldürüyor..Sizin için,benim için ıslatacağım son cümle aşağıda tam manasıyla verilmiştir.

Birilerinin pul koleksiyonu yaptığı dünya da yaratan bize uhde koleksiyonunu reva gördüyse,boynumuz kıldan ince!!


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ne Kadar Dönersen Dön,Götün Arkadadır!!!

Hayat Manifestosu Volume IV

Hayat Çelişkisi